Tikla

5 Haziran 2018 Salı

AYRILMAK, BİRLEŞMEK VE NİFAK

39. Makale: AYRILMAK, BİRLEŞMEK VE NİFAK

Her hangi bir şeyi ilahi emir olmadan nefse uyarak almak inattır. Kötülüktür. Nefse uymadan almak iyidir. Fakat pek iyi değildir. Arzu etmeden geleni almak hoştur, yalnız ahlak nizamına uyması şarttır. Allah’ın (CC) göndermiş olduğu rızkı kabul etmemek, almak için manevi bir emir beklemek yerinde bir iş değildir. Buna riyakarlık denir. Münafıklık olur.

DOĞRULUK VE NASİHAT

38. Makale: DOĞRULUK VE NASİHAT

Yaradanına (CC) karşı doğruluk gösteren, yabancıdan kaçar, sabah akşam Hakk’la (CC) olur. Gayrısına yüz vermez. Ey cemaat!.. Size ait olmayanı istemeyin. Hakk’ı (CC) birleyin, şirk koşmayın. Allah’a (CC) yemin olsun ki, kader okları sizi bulur. Bir defa yerinden çıkan kader oku, nerede olsanız sizi bulur. Kendini hak yola vermişler, Hakk’tan (CC) gayrisini yitirirler, fani varlıkları yok olur. Sonra Allah (CC) onlara kefildir.

HASEDİN KÖTÜLÜĞÜ

37. Makale: HASEDİN KÖTÜLÜĞÜ

Ey iman sahibi, seni bir tuhaf görüyorum. Komşuna hasetli bir haldesin. Onun yemesini çekemiyorsun. İçmesinden hoşlanmıyorsun. Onun giydiği sana tuhaf geliyor. Evi gözünde büyüyor. Hanımı dahi senin için çekilmez bir dert oluyor. O Mevla (CC) nimeti içinde zengin olmuştur. Onun zenginliğinde bir türlü hoşluk bulamıyorsun. Bu hallerin neden oluyor? Bilmiş olman gerekir ki, bu halin iman zafiyetinden ileri geliyor. Bu hal seni Allah’ın (CC) rahmet nazarından uzaklaştırır. İlahi gazabı üzerine çeker. Peygamber (SAV) Efendimiz kudsi hadisi ile hasedi şöyle anlatmıştır:- “Hased eden nimetimin düşmanıdır.” Ayrıca; Peygamberimiz (SAV) bir Hadis-i Şerifinde buyurdu:- “Hased, iyilikleri yer. Ateş odunu yaktığı gibi iyilikleri bitirir.” Zavallı!.. neye hased ediyorsun. Sen mi verdin o nimetleri? Onları sen değil, Allah (CC) verdi… Allah’ın (CC) verdiği nimete nasıl hased edersin. Allah-ü Teala (CC):- “Onların dünya geçimlerini aralarında dağıttık..” Diye haber vermiştir. İlahi nimetlerle beslenen o adamı hor görme. Ona karşı hased etme. Onun nimeti için de kimse hak iddia edemez. Herkese Allah (CC) nasibince verir, herkes nasibini bulur. Bu halinle o akılsız bir duruma düşmektesin ki, senden daha akılsız daha cahil, bahil ve cahil görülemez. Acaba o adamdakileri senin mi zannediyorsun. Bu o kadar cahilliktir ki, tarifi imkansız. Eğer sana gelecek bir şey varsa başkasına gidemez. “HAŞA” Allah’a (CC) mı kin tutuyorsun. Halbuki Allah-ü Teala (CC):- “Emrim değiştirilemez. Ben kullara zulum etmem.” Buyuruyor. Allah (CC) sana zulmetmez. Senin kısmetini başkasına vermez. Bunu böyle bil. Aksini düşünme, cahillik etme. Allah’ın (CC) verdiği nimete karşı durmak hıyanettir. Kendine zulumdur. Sonra bir nevi yere hased etmektir. Çünki, o hased ettiğin insanın nimeti yerden çıkar. Altın, gümüş yerden gelir. Bunlar miras olarak gelir. Geçmiş ümmetlerden. Ad, Semud, Kisra, Kayser’lerin elinden geldi. Bir zamanlar bu mallar, bu mülkler onlarındı. Asıl onlara hased etmek lazım. Çünkü komşunun malı onların malının milyonda biri olur. Senin bu hasedine bir misal vardır: Bir insan koca bir sultanı askeri, mülkü, tacı, tahtı ve bütün saltanatı ile görüyor.
Onun çeşitli nimetlerini her an seyrediyor. Buna hased etmiyor. Beri yanda padişahın köpeklerinde birine hizmet eden bir yabancı köpek görüyor. Yabancı köpek ile yerli köpek oturuyor, kalkıyor. Her türlü geçimini onun sayesinde sağlıyor. O zavallı adam bu hale tahammül edemiyor. O yabancı köpeğin ölmesini yerine kendinin geçmesini temenni ediyor. Bu hal alçaklığın ve hasisliğin en büyüğüdür. Böyle düşünen bir adam için, zühd, inanç diye bir şey olmadığı gibi, ondan daha ahmak, daha bilgisiz kimse de olamaz. Zavallı, eğer kıyamet gününde o hased ettiğin komşunun başına gelecekleri bir bilsen, hiç hased etmezsin. Eğer, o adam Allah’ın (CC) emrine uymuyorsa, nimetlerin hakkını ödemiyorsa onun başına gelecekleri yalnız Allah (CC) bilir. Allah (CC), nimetleri kendi yoluna sarf edilsin diye verir, aksi halde nimet felaket olur. Peygamber (SAV) Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor:- “Kıyamet gününde bir takım insanlar etlerinin makasla kesilmiş olmasını isterler. Buna sebep, zavallı kimselerin dünyada çektikleri bela yüzünden orada aldıkları sevabı görüp, imrenmeleridir.” O gün, senin zengin komşun bir fakir olmayı ister. Kıyamet günü bir sürü hesabın görülmesi ve münakaşası onu yorar. Güneşin sıcaklığı altında beyni pişer. Böyle günlerce bekler. Oranın bir günü, buraya nisbetle elli bin senedir. İşte o dünyadaki nimet hesabını böyle verir. Halbuki sen, eğer hased etmeden sabırlı durursun. Dünyada güçlüklere sabredenler orada rahat eder. Sıkıntılara göğüs gerenler, orada mesud olur. Sen de dünyada iken kazaya, kadere iman edip, kaderine razı olduğundan orada en büyük nimete mazhar oldun. Başkasının zenginliğine göz dikmediğin için, orada tam afiyet buldun. İşte dünyada kendi hastalığını, başkasının iyiliğine, darlığını başkasının genişliğine, düşkünlüğünü başkasının iyiliğine tercih edenler öbür alemde arşın gölgesine sığınırlar..Sana en büyük tavsiye: Belaya sabret, nimetlere şükret ve her işini ulvi gök kubbesini yaradana ısmarla…

DÜNYA VE AHİRET İŞLERİ

36. Makale: DÜNYA VE AHİRET İŞLERİ
Ahiret sermayen olsun. Dünyayı ticaret yeri say. Zamanını sermayeni batırmamak için evvela ahiretine sarfet. Eğer fazla kalırsa onu da dünyaya harca, geçimini sağla. Sakın dünyayı sermaye, ahireti ticaret saymayasın. Bunu yapınca namazını vaktinde kılamazsın. Kılsan da erkanını yerine getiremezsin. Rukûu belli olmaz, sücûdu belli olmaz. Çünkü senin için maksat dünya olmuştur. Yorgunluk gelir, uyursun. Namazın kazaya kalır, kılamazsın. Gece cife gibi yatar, sabahları tenbel olarak kalkarsın. Nefis seni peşinden sürükler, heva seni takip eder. Şeytan artık sana hakimdir. Böylece ahiretini dünyaya satmış olursun. Sen bu durumda nefsin kulu ve onun uşağı olmuşsun. Halbuki sen onu emrine alacak, terbiye edecek, doğru yola getireceksin. Bu, onun ahiret tarafı idi. Yani iyilik yüzü idi. Ama sen böyle yapmadın, onu hakkıyla idare edemedin. Onun sözlerini kabul etmekle zulüm ettin. Onu kendi başına bıraktın, netice lezzete, zevke, sefaya daldı ve şeytana uydu. Sen de ona uydun. Daha sonra hem dünyan battı, hem de ahiretin. Yarın kıyamet günü iflas halinle meydana çıkarsın. Orada ne din bakımından, ne dünya bakımından hiç karın olmaz. Ne kazandın nefse uymakla?.. Eğer onu doğru yola getirseydin, her iki cihanda da mesut olacaktın. Nefse uymadan ahireti sermaye kabul etseydin, her ikisini de kazanacaktın. Ayrıca dünyadaki nasibin, bol ve rahat gelecekti. Sen her kötülükten temiz ve her pislikten beri olacaktın. Peygamber (SAV) Efendimiz buyurdu:- “Allah (CC), dünyayı ahiret niyetine göre verir. Ahireti, dünya niyetine göre vermez.” Niçin aksi olmuyor? Olmaz, çünkü ahiret Allah’a (CC) kulluktur. Allah’a (CC) kulluk niyeti ile ibadet eden ahireti bulur. Niyet ibadetin ruhu ve özüdür. Kötülüklerden çekinerek ibadet edersen dünyan hoş olur. Dünya bir yana der, yalnız ahireti arzularsan Allah’ın (CC) öz kullarından ve O’na (CC) halis ibadet edenlerden olursun. Dolayısıyla ahiret nimeti senin için olur. O nimetlerin başında cennet ve Allah’a (CC) yakınlık gelir. Dünya sana hizmet eder. Kısmetin kendiliğinden gelir. Çünkü her şey yaratanına bağlıdır. Eşyanın haliki ise Allah’tır (CC), sen de O’nun (CC) öz kulu olduğuna göre, her şey senin olur. Ahireti bırakır dünyaya çalışırsın. Hakk (CC) sana gazabını karşı yapar. Ahireti kaybedersen, dünya sana isyankar olur. Her şeyini güçlükle alırsın, ufacık bir makam elde etmek için güçlük çekersin. Çünkü Allah’ın (CC) sevmediği bir insan oldun. Dünya ehli olup ötekini kaybetmeyi mi, yoksa ahiret ehli olup dünyada manevi bir huzur duymayı mı? İnsanlar iki kısımdır. Biri dünya arar, diğeri ahiret. Bunlar kıyamet günü de böyle olacak. Bir kısmı cennet ehli, diğer kısmı da cehennem… Yine o gün, bir kısım insanlar hesap çokluğundan korunurlar, bunlar ahiret ehlidir. O günün uzunluğunu anlatırken:

- “O gün, dünya gününe göre bir günü ‘bin’ senedir.” Buyuruldu. Yine o gün bir kısım insanlar Peygamber (SAV) Efendimizin buyurduğuna göre şöyle anlatılır:- “O gün siz, arşın gölgesinde rahat edersiniz, lezzetli meyveleri yer, tatlı yemekleri tadarsınız. Kardan daha beyaz, soğuk ballardan afiyetlenirsiniz…” Diğer bir Hadis-i Şerifte ise şöyle buyuruldu:- “Cennet ehli, o gün yerlerine bakarak görürler. Hesap bitince yerlerine giderler. Onlar yerlerini tanırlar. Dünyadaki evlerine gider gibi, cennetteki yerlerine varırlar.” Bunlara verilen bu yüksek derece, dünyayı terkettikleri için oldu. Dünyayı attılar bir yana, Allah’a (CC) kul oldular. Diğer kısmın, şiddetli hesaba maruz kalması ise dünyaya tapmaları yüzünden oldu. Dünyaya tapmanın neticesi onları öbür alemde buldu. Allah’ın (CC) emri hilafına gidiş felakettir. Bu hataların hepsi yarın senin önüne çıkar. Hata işleme, hata ettikçe batarsın. Kitap ve Peygamberin (SAV) emirlerinde bulun, yoksa ne iyilik, ne kötülük kaybolur. Nefsine acı; ona rahmet ve şefkatle bak. Onu kötü yola atma. Ona hata işleme fırsatı verme. Onu birinci sınıftan yapmağa çalış, ikinci sınıftan koru. Nefsine kötü arkadaş seçme, insan ve cin şeytanlarından onu esirge. Kitap ve sünneti eline al. Her zaman onları gör, onlarla amel et. Oldum olası sözlerle uğraşma. Boş heveslerle kendini yorma. Allah-ü Teala (CC) şöyle buyurdu:- “Peygamberlerin (AS) getirdiklerini alın, yasak ettiği şeyleri yapmayın.” Allah’tan (CC) korkunuz. O’na (CC) muhalefet etmeyiniz. Ameli terkediyorsunuz. Peygamberlerin (AS) getirdiği şey ile amel etmiyorsunuz. Boş işle nefsini aldatma, amel ve ibadetini daima yap. Yeni icadlar çıkarmaya kalkışma. Allah-ü Teala (CC) icatçı bir kavim hakkında şöyle buyurdu:- “Bir kısım dini kisve giyenler icat çıkardılar, halbuki biz onlara böyle şey yazmamıştık.” Sakın icatçı olma, uyucu ol. Hakk’a (CC) uy, Peygamber (SAV) yolunu tut. Allah-ü Teala (CC) Hz. Peygamberi (SAV) kötülüklerden temiz kılmıştır. Peygamberimiz (SAV) hakkında şöyle buyurdu:- “O (SAV) kendiliğinden konuşmaz. O’nun (SAV) konuştuğu vahiydir. O’na (SAV) vahyolunur.”

Yani Peygamberin (SAV) getirdiği bendendir. Şahsî ve indî mütealası değildir. Dolayısıyla O’na (SAV) uyunuz. Sonra Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurdu:- “Allah’ı (CC) seviyorsanız bana uyun. Bana uyarsanız Allah da (CC) sizi sever.” Anlaşılıyor ki; sevgi sevilene uymakla olur. Söz ve hareketle Peygambere (SAV) uymak gerekir. Peygamber (SAV) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurdu:- “Çalışmak adetim, tevekkül halimdir.” Zayıf iman sahipleri çalışmasına güvenir. Çalışmak, Peygamberin (SAV) sünnetidir. Kısmetli iman sahipleri tevekküle bağlanır. Çalışmaya devam edersen Peygamberin (SAV) sünnetini işlemiş olursun. Tevekkül yoluna kıymet verdikçe de Peygamber’in (SAV) ruhaniyeti seni sarar. Allah-ü Teala (CC) tevekkül üzerine şöyle buyurdu:- “İnanıyorsanız Allah’a (CC) tevekkül ediniz. Allah’a (CC) tevekkül edene O (CC) yeter. Allah (CC) tevekkül edenleri sever.” Bu ayetlerle sana tevekkül emri veriliyor. Bunu Hakk Teala (CC) Peygamberine de (SAV) emretti. Her halinde Allah’a (CC) tevekkül et. Allah’ın (CC) emri haricine gitme. Her halinle Allah (CC) ve Peygamberin (SAV) emrini rehber tut. Çünkü Peygamber (SAV) Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurdu:- “Emrimiz haricinde işlenen hiçbir şey makbul değildir.” Bu emir her şeye şamildir. İster dünya, ister ahiret, ister söz, ister iş hepsini işine alır. Benim için Allah’tan (CC) başka Allah, Peygamberden (SAV) başka peygamber yoktur. Kur’an ve sünnet yolundan başka, her kapı kapalıdır. Biz onlara göre amel etmeliyiz. Aksi, şeytan ve nefsin yoludur. Allah- ü Teala (CC) bu manada şöyle diyor:- “Hevaya tabi olma, seni yoldan alır.”Selamet kitap ve sünnettedir. Helak bunların haricindedir. Kul, bunlarla yükselir. Veli, bedel ve gavs makamlarına bunlarla erer. Velhasıl, insan-ı Kamil bu yolda yetişir. En doğrusunu Allah (CC) bilir.

VERA ÜZERİNE

35. Makale: VERA ÜZERİNE

Vera’[1] sahibi ol, aksi halde felaket yakınına gelir. O zaman seni hiç bırakmayan güçlükle bir yakalar, öldüm desen bırakmaz. Şu var ki; Allah’ın (CC) rahmetini de hiçbir şey önleyemez. Ona da tam istidat kazanmak gerek. Hz. Peygamberden (SAV) şöyle bir Hadis-i Şerif rivayet edilmiştir:- “Allah (CC) yolunun hak pusulası, VERA’dır. Şüpheli işler peşinde giden bir gün harama düşer. Tıpkı sınırda hayvan yayan çoban gibi. Günün birinde sınır aşılır, çoban belasını bulur.” Hz. Ebu Bekir (RA). şöyle buyurdu:- “Biz, harama düşmeyelim diye en az yetmiş mubah terkederiz.” Hz. Ömer (RA) ise şöyle buyurdu:- “Biz en az ondokuz helali, harama kaymayalım diye yapmadık.” Onlar tam VERA’ sahibi insanlardı. Haram korkusu yüzünden helali ve mubahı terkederlerdi. Bunu şu Hadis-i Şerife dayanarak yaparlardı:- “Her sultanın bir sınırı vardır. Allah’ın (CC) sınırı ise haramlardır. Her kim sınır yakınına gelirse tehlikeye kapılması mümkündür.” Her sultanın bir hisarı vardır. Her kim oraya girerse, birinci kapıyı geçmiş olur. Sonra ikinciyi daha sonra üçüncüyü…. Böylece saltanat kapısının gölgeliğine kadar varmış olur. Bunun durumu her ne kadar tehlikeli ise de, sadece birinci kapıda durmasından iyidir… yani, sahrada olanın durumundan. Çünkü kendisini koruyacak sultanın askerleri ve bekçileri vardır. Çünkü birinci kapı dışarı sayılır. Orada her çeşit vahşi hayvan ve düşman bulunur. Kendisini kurtlar kapabilir. O sebepten ne yapıp yapıp birinci kapıyı aşmak lazım. Kapıyı aşınca padişahın askerleri vardır. Dışarıda ise düşman. İşte azimet bunun için; VERA’ bu yola varmak için olmalı. O bekleme anında ilahi yardımın kesildiği görülse bile, insan ümitsizliğe düşmemelidir. Hele hak yoldan ayrılmak hiç olmaz. VERA’ en büyük ibadettir. Ancak insan çok daraldığı zaman ruhsatlarla amel edebilir. O da emir ve hadleri aşmamakla. Ruhsat bir yardımdır, ancak ibadet ve taatte kullanmalı. Çok kere ruhsatları terketmek yerinde olur. Daima ruhsatla hareket eden irade sahibi olamaz. Nefsine dizgin vuramaz. Bu hale düşünce Allah’ın (CC) yardımı kesilir. Çünkü ilahi yardım, darda kalmışlaradır. Kolaylık yollarını tutunca yardımdan mahrum olursun. Şahsi arzular seni kaplar, heva,

nefsin seni sarar. Bilmeden haram yersin. Dinden çıkar, şeytanlar zümresine dahil olursun. Halbuki şeytan Allah’ın (CC) düşmanıdır. O hak yoldan şaşırmıştır. Bu halde ölürsen helak olursun. Ancak, Allah’ın (CC) rahmeti kavuşursa ona bir şey denmez. Son olarak şunu demek isterim ki: Baş tehlike dinde şüphelilere koşmaktır. Dolayısıyla selamet, irade sahibi olup çalışmaktır. [1] Harama düşmek korkusu ile şüpheli işlere yanaşmamak

ALLAH’A DARILMAMAK

34. Makale ALLAH’A DARILMAMAK

 Allah’a (CC) çok darılıyorsun; O (CC) senin Rabbın (CC) olduğu halde onu töhmet altına almak istiyorsun. O’nun (CC) her işine itiraz ediyorsun, zorla bağlanıyorsun. O’na (CC) bağlılığın yolu zulüm ile oluyor. Halbuki O’na (CC) candan inanman ve teslim olman lazım. Rızık babında sıkı olma, geniş ol. Zengin olursan herkese dağıt; fakir olunca da sabırlı ol. Gün olur, güçlük gider, bela kalkar. Yaptığın bir yana kalır. Bilmez misin her şeyin bir vakti var, o gelince olacak olan olur… Şunu bil ki; malın çoğu bela getirir, çok isteme azla yetin. Bela biter, güçlüğün sonu var, biteceği gün var. Sen yalnız sabırla bekle. Bela vakitleri değişmez, yalnız onun içinde afiyetler olur, onu gör. Bela anında ümitsizlik iyi olmaz. İmanla onu iyi gör. Fakirlik hali zenginliğe çevrilmez, ona sabırla tat kat. Hile yoluna kaçma, doğru ol, samimi ol… Hakk’a (CC) karşı edepli ol. Sukûtu, sabrı sev, buna devam et. Haz al. İlahi fiillere uymaya çalış. Allah’ın (CC) emir ve fermanına karşı kalbinden bir şey geçerse tevbe et. Şayet Hakk’ı (CC) töhmetleyen bir kusur ettinse nadim ol. Şunu iyi öğren ki; Hakk (CC) kapısından başka kapı yoktur. O’ndan (CC) kaçmak mümkün olmadığına inan ve hak işlerden intikam almanın imkansız olduğunu bil. Günah yapmak yalnız seni körletir. Hakk’a (CC) yapacağın taarruz, yalnız tabiatını karartır. İntikam hissi kullar arasında caridir. Vazife, bir kul tarafından verilmişse, ondan kaçınma olabilir. Her şey, bu dünya alemine çıkmadan çok evvel yaratılmıştır. Onların kârını, zararını Allah (CC) bilir. Herşeyin ilki, sonu ona malûm, bir şeyin doğuşunu gördüğün gibi gün olur batışının da seyredersin. Allah (CC), yaptığını iyi bilir, yapacağı iş ona göre kolaydır. İşlerinde asla tenakuz bulamazsın. Yaptıklarında yersizlik göremezsin. Boş iş yapmaz. Lüzumsuz şey yaratmamıştır, yaratmayacaktır. O’na (CC) noksanlık izafe etmek caiz değildir. İşlerini beğenmeyen kişinin aklına şaşılır. Herşey biter, yeter ki beklemeyi bilesin. Bekle zorla bekle!.. Kendini sabra alıştır. Nefsini, şahsi arzularını yen, onları emirlerine uymaya çabala. Kendini bütün varlığınla sabır aleminde yok et!.. Bekle, bir gün hepsi biter, yok olur gider. Herşey zamanla zıddına döner. Gün geçtikçe işler değişir. Evvela kış, ardından yaz gelir. Bir zaman gündüz arkasından gece sarar. Akşamla yatsı arası:- “Gündüz olsun…” Dersen olmaz. Belki daha kararır, ışık olmaz. Taa, şafak atıncaya kadar, karanlık devam eder. Boynunu yüce emirlere eğ.. Allah (CC) için, iyi düşün, iyi sabret. Senin için olmayan sana gelmez. Sana nasip olmayanı kimse eline tutuşturamaz. Hayatım pahasına da
 olsa, sana yemin ederim ve sonra kendiliğinden açılır. O zaman istediğin hiç olur. İstesen de istemesen de ortalık aydın olur, her yer aydınlığa kavuşur… İşin hikmet tarafına aklın erince, işlerin kendiliğinden yürüdüğünü görürsün. Ne isteğinle gündüz gece olur, ne de aksi olur. Çünkü güneş emrinde değil. Dünya senin fermanınla dönmüyor. Rüzgar emrinle esmiyor. Duan, her zaman alemde makbul olmaz. Çünkü burada istenenlerin çoğu, zamansız ve yersiz isteniyor. Ama yine dua et, her an Allah’a (CC) yalvar, ancak duan kabul olmayınca Allah’a (CC) sitem etme!..- “Niçin kabul olunmadı…” Diyerek şaşma… Zamanı gelince olan olur, burada bir şey olmazsa öbür alemde sana sevap olur. Ama bağırıp çağırırsan, mahcup olursun… Derim ki: Daima dua edeceksin… Çünkü her şeyden evvel sen bir kulsun. Allah’ın (CC) emirlerine uymaktasın. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri:- “Bana dua edin, kabul ederim.” Buyuruyor. Diğer bir yerde de:- “Allah’tan (CC) fazilet isteyin.” Deniyor. Bu mevzuda daha bir çok ayetler vardır… Duan her zaman duyulur ama, ihtiyacın kadar verilir. Sonrası öteki aleme kalır. İhtimal ki her arzunun bu alemde yerine gelmeyişi bir hikmet icabı ve senin hayrına olmaktadır. Sonra, her olan şey, Allah’ın (CC) kaza ve kaderine uygundur. Arzun yerine gelmeyince Hakk’ı (CC) itham etme!.. Kabul olmadı diye ümitsizliğe düşme!.. Daima dua et. Kârın olmasa bile zarar da etmezsin. Hemen olmasa bile, bir zaman sonra olur. Bir Hadis-i Şerifte şöyle buyruluyor:- “Kıyamet günü hesap defterinde insan, yaptığı ibadet haricinde bir çok iyilik bulur. Bunları bilemez, sorar, ona şöyle denir: ‘Bunlar dünyada kabul olmayan dualarının karşılığıdır. Kader-i İlahi icabı orada yerine getirilmedi fakat sana mükafat olarak burada veriliyor’.” En azından halin, zikir olmalı. İhtiyacını O’na (CC) aç!. Başkasına bir şey deme!.. O’nu (CC) tevhid ederek, her derdini arzet… Duanın kabul edilmesi işini Allah’a (CC) bırak…. Tekrar hatırlatmak yerinde olacak… Sana iki yoldan başka yol yoktur ve olamaz. Gecen de gündüzün de aynı. Sağlığın da hastalığın da öyle. Darlık olsun genişlik olsun değişmez. Ki o: Dua ve sabırdır, yani rıza…

 İyi zamanda, darlıkta genişlikte hep böyle ol… O iki hali biraz açalım: En iyisi, benlik davasını bırakıp, Hakk’a (CC) bağlı olmandır. Tıpkı, bir ölü gibi Hakk’a (CC) karşı iradesiz halde kalman… Bir süt çocuğu gibi, tam teslim olmandır. Senin için hak fiil ve irade önünde, topçu önündeki top gibi olmak var. İlahi irade böyle çevirir. Bu halinle sana, nimet gelirse şükür edersin… Şükür ettikçe de nimetin artar. Çünkü Allah (CC):- “Şükür ederseniz nimetinizi arttırırım.” Diye vad ediyor. Darlık baş gösterince de sabredersin. Bu da senin için bir nimettir. Darlık zamanı, sabreder; günlerin Peygambere (SAV) salât ve selâmla geçerse daha ne istiyorsun… Bu; Allah’ın (CC) sana en büyük nimetidir. Her kula nasip olmaz, bu ayetin:- “Allah (CC), sabırlı kullarla beraberdir..” Mealinde buyurulan yüce manasında bu bapta kayıt vardır. Allah (CC), kullarına yardımıyla koşar; sebatını verir. Nefse, şeytana galebe çalması için kula yardımcı olur… Bir ayette:- “Eğer, Allah’tan (CC) yana olursanız o da size yardımcıdır. Dizlerinize kuvvet verir.” Buyuruluyor… Nefsine muhalif ol; Allah’tan (CC) yana olmuş olursun. Allah (CC) yoluna muhalif olan herşeye muhalif ol. Hakk (CC) emirlerini itirazla karşılama, kabul et, darılma. Nefsine muhalif ol; Hak fiillerin içine düş, onlarda kaybol… Bunu yaptığın takdirde hak için mücahid sayılırsın. Nefsin her başını kaldırdığında Allah’ın (CC) emriyle vur. Onun karşısında kalkanla dur. Bu kalkan; sabır, muvafakat, sükûn, hak emirlere teslim olmaktır. Bunları yapabildiğin an, Hakk Teala (CC) sana en büyük yardımcıdır. Bütün bunların sonunda, bir de büyük rahmete ermek vardır, ona “SALÂVAT” derler. Bu makam Peygamberlere (AS) hastır. Bu “SALÂVAT” onlarındır. Sen bir günahkar olduğun halde günahların bağışlanıyor, Nebiler (AS) için verilen sevaptan hisse alıyorsun. İşte bu manayı ifade eden bir ayet-i kerime:- “Onlara musibet veya bir bela karşı geldiği zaman, ‘biz Allah (CC) içiniz, dönüşümüz O’nadır (CC)’.” Derler. Onlara Rabb’larından (CC) salavat olsun. Rahmet onlaradır. Hidayete eren onlardır.
 Buraya kadar anlatılan yaşamak zorunda olduğun iki halin ilkiydi. İkincisine gelince: Sen Rabb’ına (CC) yalvardıkça ona yaklaşmış olursun. Allah’ın (CC) emirlerini tut. Senin yalvarmak hakkındır, ayrıca vazifendir. Hakk’a (CC) tazarru ve niyaz ettikçe, bu vazifeyi yerine getirmiş olursun. Sakın dualarına yanlış şey girmesin. Bu mühim vazifeyi Hakk’a (CC) imanla yap!.. Duanı aziz bir yolcuyu uğurlar gibi yap. Çünkü dua, Hakk (CC) katında sana yer hazırlar…Şunu tekrarlamakta fayda görüyorum. Duana derhal icabet olunmazsa hemen bağırıp çağırmaya kalkma. Dua hem kabul olunur, hem de olunmaz. Her ikisi de senin için musavi olmalı. Sonra bu olanlardan ibret almalısın… Sakın haddi aşanlardan olmayasın. Çünkü baş vuracak kapı yoktur. Sakın, nefsinin iyiliğini veya kötülüğünü bilmeyen zalimlerden de olmayasın. Allah (CC) seni helak eder. Hiçbir şey bu helak işinden Hakk’ı (CC) alıkoyamaz. Geçmiş ümmetleri de helak etti. Şöyle ki; dünyada içinden çıkılmaz bela ile öldürür, kıyamet günü en kötü azaba sokar…

İNSANLARI DÖRT BÖLÜMDE ANLATMAK

33. Makale: İNSANLARI DÖRT BÖLÜMDE ANLATMAK

 İnsanlar dört kısımdır. BİRİNCİSİ: Kalbsiz ve dilsizdir. Asi ve hissizdir. Allah (CC) buna hayır vermemiştir. Sebebi: Bu ve benzerleri, hayrı istemezler, hayır yolunu sevmezler. Şu var ki; Bir gün Allah (CC) rahmeti iktizası bunları yola getirir. Kudret eli bunların kalbine iman ışığı tutar. Eğer istidatları varsa onlar da hak yola girerler. Ama sakın bunlardan olma, onların ahlakını alma, onların hareketlerine katılma… Hikmeti ise: Onlar azap, gazap ve felaket insanlarıdır. Yerleri cehennemdir, arkadaşları şakilerdir. Ancak ilim sahibi isen, onlara yakınlık sana zarar vermez. Çünkü onlara hayrı öğreten, doğru yolu gösteren bir insan olursun. Eğer kendine güveniyorsan onların arasına gir ve Hakk’a (CC) davet et. Onlara doğru yolu öğret, hak yola çağır. Görürsün ki; bu sohbetin hoş oluyor. Allah (CC) sana, Resullerin (AS), Nebilerin (AS) kadar sevap verir. Bunu anlatmak için Hz. Peygamber (SAV) Hz. Ali’ye (KV) buyurduğu bir Hadis-i Şerifi nakletmek yeter:- “Allah (CC) bir kimseyi vasıtanla doğru yola getirirse, bunun sevabı yeryüzündeki bütün mülke bedeldir.” İKİNCİSİ: Dili vardır, kalbi yoktur. Herkese hikmetten konuşur ama kendisi amel etmez. İnsanları doğru yola çağırır, kendisi kaçar. Başkasının hatasını büyük görür ama kendisi durmadan yapar. Allah’a (CC) karşı edep ve terbiye yollarını öğretir fakat kendisi büyük günahları işlemeye devam eder. İnsanlar arasında iyi görünür, yalnız kalınca önüne geleni yutan hayvana benzer. Peygamber (SAV) Efendimiz bu adamın durumuna işaret ederek:- “Ümmetim için en çok endişe ettiğim şey dilli münafıklıktır.” Buyurmuşlardır. Diğer bir Hâdis-i Şerifleriyle de:- “Ümmetim için en korkulacak şey kötü bilginlerdir.” Buyurmuştur… Allah (CC) cümlemizi bu gibilerden korusun. Bu zümreden çekin ve kaç, tatlı dili seni yakalar. Güzel (!) sözü seni aldatır. Günah ateşi seni yakar. Onun manevi kir kokusu seni öldürür. ÜÇÜNCÜSÜ: Kalb sahibidir, ama dili yoktur. Halbuki o Allah’a (CC) tam inanmıştır. Allah (CC) da onu halkından gizlemiştir. Onun üzerine manevi bir örtü çekmiştir. Gözünü halktan kapatmıştır. Bu insan yalnız kendi ayıbını görür ve onu gidermeye çalışır. Kalbi tevhid nuru ile doludur. Bu nur, insanlar arasına karışmanın güçlüğünü, onların ağzından çıkan sözün boşluğunu gösterir. O insan, selametin; sükütta, sessizlikte ve yalnızlıkta olduğunu bilir. Peygamber (SAV) Efendimizin şu

 hadisi-i Şerifini candan duymuştur.- “Susan kurtulur.” O muhterem insan her şeyi can kulağı ile dinler, bu dinledikleri arasında şu da vardır:- “İbadet on bölümdür, bunun dokuzu sükûttadır.” Bu zat velidir. Allah (CC) onu kötülüklerden esirgemiştir. Daima selamet içinde olur. Akıl ve fikir sahibidir. Allah’ın (CC) rahman sıfatı onda tecelli etmiştir. Hayırlı insanla arasında, bu gibileri seçilir. Bu gibilerden hem hayır umulur, hem de arkadaşlık edilir. Hakk (CC) onun işini gördürür, halk onu sever. Sen de sev, ona yaklaş… Böyle yaparsan, Allah (CC) da seni sever. Bu gibi seçkin kulları ara, onların hürmetiyle yüce Allah (CC) seni sevgili kulları ve salih kişiler arasına katar. DÖRDÜNCÜSÜ: En yüksek derece buna verilmiş ve melekut aleminde kendisine:- “AZÎM” Adı verilmiştir. İşte Hazter-i Nebi (SAV) bu büyük zatın şanını tarif ederken şöyle buyurmuştur:- “Bir kimse öğrenir öğretirse… Ayrıca bildiği, öğrettiği ile amil olursa melekut aleminde ona, AZÎM ismi verilir.” Bu zat, alim-i billah’tır. Mertebeler ölçülürse en yüksek derece onun olduğu ortaya çıkar. Dinin hikmet yönünü en iyi bilen odur. Allah-ü Teala (CC) birçok bilinmeyen ilimleri onun kalbine yerleştirmiştir. Hiç kimsenin erişemiyeceği sırları ona sezdirmiştir. Bu saf ve temiz kul, Allah (CC) tarafından seçilmiş, sevilmiş ve Hakk’a (CC) cezbedilmiştir. İlâhi hikmetleri çözüldüğü kapıya yalnız bu insan yetişmiştir. Hidayet yolları buna açıktır. Bunda istidat çok büyüktür. Ve bütün sırları anlamak kabiliyeti vardır. Bunda bilgi sonsuz, hikmet ölçüsüzdür. Bu zat, Allah (CC) yolunda bir şahtır. Hak yola o çağırır, kötülükleri onlara o gösterir, kıyamet günü şefaatçi, dünyada temiz, Allah (CC) indinde herşeyi makbul ve merguptur. Doğrudur, doğruluğu tastiklidir. Resul (AS) ve Nebilerin (AS) vekilidir. İşte Peygamberler (AS), bunları vekil etmiştir. İşte son had buraya kadar… İnsanoğlunun son durağı bu makama varır. Buradan öte Peygamberlik başlar. Sana bu insan lazım. Bunu ara, bulunca muhalefet etme, sözlerine darılma, uzak kalmaktan hoşlanma. Onu sev ve sözlerine bağlan, her nereye varsan böyle birini ara ve zihninde onu gezdir. Şunu bil ki: O ne söylerse selamet ondadır. Helak, bataklık başkadadır. Allah’tan (CC) onu iste, yol bundan başkaya varmaz. Himmet başkalarında yoktur. Yolunu bu ülkeye vardırmayan kurtulamaz. Ama Allah (CC) başka türlü emretmiş ise bir şey denemez. Allah’ın (CC) doğru yolu gösterdiği kimselere kimse şaşmaz. Ey iman sahibi; insanları sana bölüm bölüm gösterdim.
 Kendini düşün, eğer gözün varsa bak. Bu sayılanlara basiret gözünü gezdir ve kendine bir sığınak ara. Eğer kendine acıyorsan bunu yap ve kurtul.Allah (CC) , bize ve sana verdiği ve razı olduğu yolları göstersin… Amin!…





HAK SEVGİSİNE BAŞKASINI KATMAMAK

32. Makale HAK SEVGİSİNE BAŞKASINI KATMAMAK

Birçok sözlerini işitiyorum, en çok şunları söylüyorsun:- “Kimi sevsem aramız açılıyor. Ya ölüyor, ya kayboluyor. Yahut aramıza düşmanlık giriyor. Çoğu zaman malım kayboluyor, param elimden çıkıyor. Bu yüzden dostlarımla bozuşuyorum.” Ey Allah’ın (CC) sevgili kulu, Allah (CC) Gayyur’dur. Sevgisine kimsenin ortak olmasını istemez. Sevgilisine bakılmaya bile razı olmaz. Kendi sevdiği kulu başkasına vermez. Hal böyle iken sen başkasına bağlanıyorsun. Şu Ayet-i Kerimeleri işitmedin mi?:- “Allah (CC) onları, onlar da Allah’ı (CC) sever.”- “İnsanlar ve cin tayfasını bana ibadet ederler diye yarattım.” Bazı müfessirler ibadeti, sevgi olarak açıklamışlardır. Rasulullah (SAV) Efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyurdu:- “Bir kul, Allah (CC) tarafından sevilince, iptilaya uğrar; buna sabrederse iktina gelir başına.”- “İktina nedir?” Diyen bir Sahabî’ye (RA):- “Çoluğunu çocuğunu, malını, mülkünü alır.” Buyurdu. Çünkü mal ve evlat, Allah (CC) sevgisine perdedir. Hakk’ın (CC) sevgisi bölünmez. İki sevginin arasına giren yanar. Mala ve evlada sevgi çoğalınca, Hakk (CC) sevgisi azalır. İnsan bu sevgisinden ceza görür. Çünkü Allah’a (CC) bir nevi şirk koşmuştur. Halbuki Allah (CC) zatına ve sıfatına şirk koşanları sevmez. Gayyur ve her şeyden üstündür. Kendine karşı duran her şeyi yok eder. Ta ki, sevdiği kulun kalbi yalnız zatına dönsün. İşte o zaman:- “Allah (CC) onları, onlar da Allah’ı (CC) sever.” Ayetinin manası tecelli eder. Bu tecelli bir süre devam ederse, sonunda Hakk’a (CC) karşı koşulan ortaklar yani şirk yok olur. Mal, çocuk ve şehevi arzular isteği gider. Mal sevgisi kalmaz. Kötü hisler ölür. Veli olmak, başa geçmek, keramet sahibi olmak, kat, makam, dereceler istenmez olur. Cennet ve onun dereceleri gözden silinir. Kalbdeki şahsi irade, temenni yok olur. Suyu saf, içi temiz bir kap halini alır. Çünkü ilahi tecelli onu kaplamıştır. Bu arada kalb yolunu şaşırdıkça ilahi tecelli onu yola getirir.

Kendinden başka her şeyi yok eder. Zaten başkası için oraya yol kalmamıştır. Mevlanın (CC) azamet ve ceberut kuvvetleri orayı sarmıştır. Bunlardan başka her şey için arada bir uçurum vardır. İlahi saltanatın vadileri o imanlı kalbin etrafını çevirmiştir. Oraya yabancı yol bulamaz. Şayet bulacak olsa bile yokluğu mani olur. Bir çok kimselerin yüksek derecelere erdiği olmuştur. Bunlar yetişmiş olmalarına rağmen, bazı ufak tefek işlerle uğraşırlar. Bunlara yaptığı o işler zarar vermez. Çünkü hiçbiri, kalb cihetine yanaşamaz. Zaten o dereceye eren kul, bunları ilahi iradeye dayanarak yapar. Onlar; ilahi arzu icabı olduğundan, o sevgili kula bir lütuf ve keramet olur. Onun yüzünden birçok zavallı kimseler geçinir. Ayrıca bundan başka, çokça sevap kazanır. Sonra o işler bir başka yönden kulu tecrübe sayılır.Kul, şahsi arzusunu karıştırmadığı süre işler iyi gider. Teslim olunca daha iyi gider. Kötülüklere karşı, o nimetler bir nevi kalkan sayılır. Şöyle ki: Parası olur, haramdan kurtulur. Çocukları olur kimseden yardım istemez. Ailesi olur, harama göz dikmez. Velhasıl dünya ahiret selamet olur…




ALLAH İÇİN BUĞZ

31. Makale: ALLAH İÇİN BUĞZ

 Bir kimseye buğzettiğin zaman, onun işlerini kitaba arz et. İman ölçülerine vur. Sünnet-i Nebiye (SAV) sun. Onlara göre iyi, sana göre hatalı ise, müjde; işlerin Allah’ın (CC) emirlerine uygundur. Şayet onlara göre hatalı, sana göre iyi geliyorsa; sen hata ediyorsun. Yanlış hareket ediyorsun, şahsi arzularına uyuyorsun. Böyle buğzla sen hata içindesin. Allah’a (CC) asi oluyorsun. Sünnete muhalefet ediyorsun. Bunların cezası büyüktür. Tevbe et, yaptığın bu hatadan dön. Allah’a (CC) dua et, o sevmediğin kimsenin sevgisini kazanmaya çalış. Hep Allah’ın (CC) kullarını sevmeğe mecbursun. Onların sevgisini kazanmaya devam et. Allah’a (CC) tam kul olmak için seveceksin. Ayrıca bir insanı sevmek için, yine şeriata arzet, eğer sevmeye layık bir insansa sev… Aksi halde kaç. Ta ki, şeytan karışmasın… Şunu iyi bil ki, Allah (CC), yalnız nefse muhalefeti emreder. Dolayısıyla nefsine muhalif ol, hevesini hak ölçülere vur. Sonra şu Ayet-i Kerimenin tehdidi altına girersin:- “Hevaya uyma, sonra hak yolundan saparsın.”

YASAK OLAN ŞEY

30. Makale: YASAK OLAN ŞEY

 İnsana: “Hangi işi yapayım, işin hilesi nedir?” gibi bir söz yasak edilmiştir. İnsanı hayrete düşürüyor; çok kere “ne yapayım?” “Yapacağım işin sonu ne olacak?” diye söylüyorsun… Sana verilecek cevap:- “Yerinde dur, haline şükret!..” Sana, bulunduğun halde kalmak emri verilmiştir; o emri veren bir gün olur yolları açar. Her şey kendiliğinden yoluna girer. Allah’ın (CC) emirlerini iyi anla ve oku:- “Ey iman sahipleri, sabırlı olunuz… Sabır yolunda birbirinize yadımda bulununuz. Birbirinize iyi bağlanınız. Allah’tan (CC) çok korkunuz. Ümit edilir ki bu yolda felaha eresiniz.” Ey iman sahibi, Allah-ü Teala (CC) bu ayetinde, önce sabır emrini verdi; sonra bu uğurda karşılıklı yardımlaşınız ve birbirinize kenetleniniz emrini verdi. Daha sonra bunların terki çok büyük hata olduğunu anlattı ve:- “Allah’tan (CC) korkun…” Buyurdu… Bunun açık manası şudur:- “Sabrı bırakmayın, çünkü hayır ve selamet ondadır.” Sabrın büyüklüğüne işaret için, bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurulmuştur:- “Vücutta baş nasılsa iman bölümleri arasında sabır da öyledir.” Büyüklerin şöyle bir kelamı vardır:- “Her hayır, sabırla işlenir. Herhangi bir hayrı yapana sevabı, o işteki sabrı kadar verilir.” Hemen bu kelama uyarak: Sabrınıza hiçbir işte iyilik yoktur, derler. Sonra Allah-ü Teala (CC):- “Sabırlı kişilere mükafatları hesapsız bol verilir.” Şeklinde buyurdu… Kötülüklerden uzak oldukça Allah (CC) yardımcın olur. Sabırlı ol, sonunu bekle, sabrın kadar mükafat alırsın. Büyükler için ayetin tefsirine dayanarak buyurmuştur ki:- “İttika sahiplerine Allah (CC) kolaylık yollarını açar… İstediği yerden rızık gönderir.”

Bekle, sabırla bekle; ölüm gelinceye kadar bekle. Bu bekleme devresinde iman ve sabrın dayanağın olsun. Yalnız Allah’a (CC) dayan. Çünkü, Allah-ü Teala (CC) şöyle buyurdu:- “Tevekkül sahiplerine Allah (CC) kâfidir.” Sen sabır ve tevekkül sahibi olduğun müddet, muhsinlerden olursun. İşte Ayet-i Kerime:- “Allah (CC) muhsinleri sever.” Dünyada ve ahirette sabır, her şeyin başıdır. İman sahibi sabrı kadar yükselir. Muvafakat ve rıza derecesine sabırla kavuşulur. Daha sonra sabırla ilâhi fiilde yokluğa kavuşulur. Bedeliyet hali ve sonsuz ferahlık alemi ondan sonra başlar.Sakın sabrı bırakma; rezil olur, utanırsın. Dünya ve ahiretini kaybedersin. Allah (CC) esirgesin her iki alemin hayrı da elinden uçar.



ZAMAN OLUR Kİ, FAKİRLİK KÜFRE YAKLAŞIR”

29. Makale: “ZAMAN OLUR Kİ, FAKİRLİK KÜFRE YAKLAŞIR”

Allah’a (CC) mutlaka kul olmak isteyen O’na (CC) iyi inanır. Ve her işini O’na (CC) teslim eder. O kul, bilir ki, rızık babında Allah (CC) kefildir. Yine okul kanaat getirmiştir ki, kendine ulaşan iyi bir iş, ilâhi fermandan habersiz değildir. Her hangi bir fena hal de kaderi ilâhinin iktizasıdır. Bilhassa şu ilâhi vade kopmaz bağlılığı vardır:- “Bir kimse Allah’ın (CC) emirlerine bağlı olur ve O’ndan (CC) korkarsa, ona güç yollar kolay olur. Bilmediği yerden rızık kapıları açılır. Kendisine tam tevekkül edene Allah (CC) yeter.” İman sahibi daima bu ayeti okur ve manasına göre ruhi inşirah duyar. Bolluk devrinde bunu böyle bilir. Zaman olur, hikmet icabı bir imtihan belirince derhal sızlanmağa başlar, ağlar, feryad ederse bu hal onun tam bir iman sahibi olmadığını gösterir. O kimse bilmez ki, kader-i ilâhi ağlamakla, sızlamakla şekil değiştirmez. O zavallının bu acıklı hali Peygamber (SAV) Efendimizin:- “ Fakirlik zaman olur ki küfre yaklaşır.” Hadis-i şerifinin manasına girer. İman sahibi, hangi felaket olursa olsun, sarsılmaz ve maneviyatını bozmaz. İyi inanmıştır ki: Herşey muvakkattır. Dünya muvakkat olduğu gibi, onun imtihan devresi de muvakkattır. Yine kalbini Allah’a (CC) bağlayan bilir ki: Allah (CC) istediği an kimseden belayı kaldırır. Bu Allah’ın (CC) lütfudur. Bir gün gelir, kendisinin de imtihan devresi biter; afiyet ve bolluğa kavuşur. Daima şükreder. Hamd eder. Sena eder ve bu hal, Allah’a (CC) kavuşuncaya kadar sürer… Bu haller gösterir ki, ilâhi imtihanlar iki yönden tecelli eder. Biri; iman sahibinin imanını arttırmak, diğeri ise; zayıf imanlının maneviyatını bozmak. Şayet o zayıf imanlı tahammül gösterirse imanı kuvvet bulur. Allah (CC) bütün kullarına bir çok yönden bela verir. Bu belalar çoğunun felaketine sebep olur. Kul, o devrelerde Allah’a (CC) tam bağlanmaz, durmadan itiraz eder. Allah-ü Teala’yı (CC) (haşa) töhmet altına sokmak ister, söver, sayarsa…. Bu onun ebedi küfrüne sebep olur ve böylece dünyası ve ahireti berbatlaşır. Hakk’a (CC) kavuştuğu zaman ilâhi rahmetten herkesin nasibi olur; ama onun olmaz. Çünkü Rabbı (CC) ona darılmıştır. İşte Peygamber (SAV) Efendimiz bu hale işaret ederek şöyle buyurmuştur:- “Kıyamet gününde en nasibsiz olan, dünyada fakir, ahirette cehennem azabına düçar olandır.” Bu halden Allah’a (CC) sığınırız. Çünkü bu hal felakettir. Peygamber (SAV) Efendimiz bu fakirlikten Allah’a (CC) sığınmıştır.

İkinci şahsa gelince: O, hakkıyla inanmıştır. Allah’ın (CC) birliğine ve O’nun (CC) yapacağı her türlü eza ve cefaya razıdır. Zahirde cefa gibi görünen her halin bir nimet olduğunu iyi bilir. Onda tam bir kanaat vardır ki, sevgili kullara kavuşmak için onlar gibi yaşamak lazım. Peygamberlere (AS) varis olmak için, onların çektiği gibi cefakar olmak gerek. Düşünür: Hangi alim, hangi fazıl, hangi hâkim, hangi büyük ve nihayet hangi derviş ve hangi bende cefadan, hangi efendi zordan hâli kaldı…. Ama, ne olursa olsun Allah’a (CC) dayanan herkes kurtulur. O’na (CC) inanmış olan her imanlı dar zamanında daha geniş olur. İlâhi kement onların boynundadır. Sabır dağları onları içine almıştır. Çünkü imanları kuvvetlidir. Çünkü kadere razıdırlar. Bu sabır ve imandır ki; onu her an şükür yoluna sevkeder. Herşeye muvafakat, kaza ve kadere ve ilâhi hikmete mebni olduğunu sezdiği her şeye boyun eğer. Bu yüzden ilâhi rahmetin en büyüğüne erer. Gündüzleri onun için bir nur kaynağı, geceler ise bir rahmet sofrası olur. Dışı hoş, içi boştur. Bu halde devam eder, tâ, Allah’a (CC) kavuşuncaya kadar… Hâdî[1] Allah’tır (CC)…

 [1] Hidayete erdiren, hidayet veren

MÜRİDİN HALİNİ BEYAN

28. Makale: MÜRİDİN HALİNİ BEYAN

Rahat istiyor musun? Sürur, emniyet, sükûn, selâmet arzu ediyor musun? Ehl-i dil olmak, sevgi, muhabbet içinde kalmayı arzu ediyor musun? Bu hallerden çok uzaksın. Bunları yalnız dil ile arzu ediyorsun… Şayet tam manası ile istemiş olsaydın; sende adi şeylere karşı meyil kalmayacaktı. Nefsin ölecek, dünya bir yana olacak, ahiret sevgisine meylin olmayacak ve nihayet bunların yerini Allah (CC) ve Peygamber (SAV) sevgisi alacaktı. Halbuki sen bunlardan uzaksın. Çünkü sende şehevi sevgiler ve nefsanî arzular var… Bu işler acele ile olmaz… Bekle… Olduğun yerde kal ve kendini biraz hesaba çek… Bu halinle sana kapılar kapalıdır. Yollar sana açık değildir. Allah (CC) sevgisi içinde olmayan bir işle zerre kadar ilgin olsa, bu yolun önü sana açılmaz… Sen mükâtep–kesimli - bir kul olsan, efendinin senden bir kuruşu kalsa, kulluktan kurtulamazsın… Allah (CC) rızası dışında olan şeylere kalbinde bir nohut miktarı meyil olsa, dünyanın manevi pisliklerinden âri ve beri olamazsın. Böyle devam ettikçe dünya sevgisi seni sarar. Nefsini şehevi arzuların peşinden kurtaramazsın. Bu yersiz hallerin hemen birden geçeceğini sanma!.. Yavaş yavaş olur… Senin isteğinle olmaz… Bekle… Doğru çalış, helal ye, tâ ilâhi cezbe seni kaplayıncaya kadar… Sonra Allah (CC) dilerse muradın hasıl olur… O zaman olacak olur. Şum gider, uğur gelir. Uğursuzluk yok olur, nur gelir… Mânen ilâhi bir kisveye bürünürsün. Selamete erersin… Ve nihayet, en yüksek mertebelere çıkarsın. O gün:- “Katımızda eminsin…” İlâhi sözü can kulağına gelir… Bununla hoş olur, sevinirsin… O ilâhi kaynak sana açık olur. Esrar perdeleri senin için açılır. Sana her şey ayan ve her gizli beyan olur… Kavuştuğun kaynak kurumaz. Kavuştuğun manevi zenginlik sonsuz olur. Her yandan salınan sana gelir. Ani bir duraklama olursa; sakın sana bir şey gelmez diye üzülme… Bu hale eremezsin diye mahzun olma! Bekle, sabırlı ol… Altın sikkelerini bilmez misin? Her yerde dolaşır, her keseye girer… Ama sonu n’olur? Bir kere altını düşün, parça parça herkeste boldur. Bir gün bakkalda görülür, bir gün kasapta. Daha sonra manavda ve attarda, dabakta, süsçüde ve her çeşit altın işi yapanlarda bulursun. Bazen adi işlerde de kullanılır. Nihayet bir dirayetli sultan sayesinde o kötü ellerden alınır, kaplarda eritilir, haddelerden geçer, inceltilir süs yapılır. Sultanlara bezek, padişahlara taç olur. İşte o çeşitli ellerde gezdi, sonsuz zahmet çekti ve nihayet ereceğine erdi…

Allah’a (CC) inan! En faydalı işleri sana O (CC) yapar. O’na (CC) güven, en güzel yola seni O (CC) sevk eder. Yalnız O’nu (CC) sev ve bağlan… Bir gün en yüksek dereceye erersin ve en ulvi mertebeye kavuşursun. Kapılar açılır. Sandık kilitleri sökülür. Her gün yeni yeni alemlerin kapıları sana açılır. Süs olan altınlar her yerde aranır. Yıllarca ellerde dönen altın şimdi padişahların başındadır. Ateşlerde yanan, türlü cefa çeken o altın şimdi padişaha taç, sultana süstür. Ey iman sahibi, kadere inan ve onun çeşmesi önünde dur. Herhalde kazalara rıza göster, sabırlı ol… Ancak bu yolda Hakk’ı (CC) bulursun ve bu uğurda çalıştığın müddet Hakk’a (CC) kavuşursun… Dünyada çeşitli ilimlere erersin, öbür alemin ufukları sana açık olur. Bu alemden göç edince, başyardımcın Hakk (CC); şefaatçin Nebiler (AS), arkadaşların salihler ve doğrular olur…Sabırla bekle… Aceleci olma… razı ol, Hakk’ı (CC) itham altına alma. Ümitli ol, ancak böylelikle ilâhi af ve keremin serinliğini ruhunda duyar ve Hakk’ın (CC) ikramına nail olursun…


HAYIR VE ŞER, İKİ MEYVEDİR

27. Makale: HAYIR VE ŞER, İKİ MEYVEDİR
Hayrı ve şerri iki cins meyve gör. Bunların kökü, bittiği yer aynı… Aynı ağacın iki
ayrı dalında yetişirler. Fakat biri tatlı, biri acı… Bir dalda beldeler, iklimler,
küreler bulunur. İşte bu dal da meyve yüklüdür. Ve bu meyve acıdır. Bundan
uzaklaş, her şeyi ile ondan uzak ol…
Tatlı ağaca yanaş. Onun yetiştiricisi ve hâdimi[1] ol…
Bu dalları ve meyvelerini iyi tanı. Her ikisini iyi bil. Fakat, sabret ve onun
yetişmesini bekle… Ve kuvvetli ol.
Sakın ve çok çekin!.. Acı ve tatsız meyveli dala yanaşma. Ondan yediğin an helak
olursun, onun acısı seni helak eder.
Daima dikkatli, ölçülü olmalısın. Elinde ölçü olarak Allah’ın (CC) Peygamber’inin
(AS) emri olmalı. Bu ölçüler elinde olmadan meyveleri ayırt etmek senin için kolay
olmaz. Yoluna böyle devam ettikçe, rahat, huzur ve emniyet içinde olursun.
Şunu iyi bil ki bütün bu kötülükler, o acı meyveden doğar. Onu terkettiğin an
felaket ve beladan uzak kalırsın.
Her iki meyveyi de önüne koy ve bak. Şekilleri aynı, tatları ayrıdır. Çok kere
bilmeden veya ölçüsüzlük yüzünden bir uçuruma düşersin. Ona el atar, hata
edersin. Ve onu bu hatanın mükafatı (!) yersin.
Belki bir an için sana lezzet verir. Şehevi arzularını tahrik eder, hoşlanırsın. Fakat
yapacağı felaketi takdir edemezsin, dimağını bozar. Manevi teneffüs cihazını
berbat eder. Bütün acılığı damarlarına yayılır. Vücudun bütün parçalarını kaplar.
Sonra yapacağı felaketler saymakla bitmez ki… Bu durumda belki bir an kendine
gelir, ağzındaki acıyı gidermek için su alırsın, ama çaresiz… Hiçbir fayda vermez.
Çünkü o zehir vücuduna yayılmıştır…
Eğer ölçüleri iyi kullanıp tatlı meyvayı yeseydin, durum böyle olmazdı. Her halinde
iyilik görünür ve bütün varlığın hoşlukta toplanırdı…
Hal malum… İkinci bir iş yapman lazım. Bu muhakkak bilinmelidir ki, ikinci sefer el
atacağın acı meyva olmamalı. Eğer bir daha düşersen kalkman zor olur. Az önce
anlattıklarım, birer birer felaket halinde başına çöker, kurtulamazsın.
İyilik timsali olan ağaçtan ve meyveden uzaklaşma. Onu bilmemezlikten gelme. Her
yerde onu ara ve onunla olmaya bak. Ve daima onunla olmaya alış, hak ölçüleri
elden bırakmamaya çabala…
Bir daha hatırlatmak lazım gelirse “hayır ve şer ilâhî birer fiildir.” Bunların faili ,
ilâhi kudret ve yürüten o kuvvettir. NAsıl ki Allah-ü Teala (CC):
- “Allah (CC), sizi ve yaptığınız işleri halk etti.”


Buyurur, Peygamber (SAV) Efendimiz de bu manaya işaret ederek şöyle buyurur:
- “Allah (CC) zalimi de zulmü de yarattı.”
Kulların yaptıkları iş, bizzat ilâhî kudretin eseridir. Yapılan işin ne olacağını Allah
(CC) haber veriyor.
İşte bu durum, Hâlıkla (CC) mahlûk arasındaki farkı gösterir. Allah (CC) yaratır, kul
iradesini kullanarak kesbeder.
Cennet, Allah’ın (CC) sevdiği kullarına bir ihsanıdır, fazlıdır. Oraya bu ihsan ve
fazılla girilir. Ayrıca dereceleri, dünyade yapılan iyi amellerle verilir.
Peygamber (SAV) Efendimiz, bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor:
- “Hiç kimse ameli ile cenneti kazanamaz.”
Buna karşılık Sahabe (RA):
- “Sen de mi ya Rasulallah (SAV)?”
Diye sorunca, cevaben:
- “Evet, ben de; ne var ki Allah (CC) beni rahmetine garketmiştir.”
Buyurdu ve elini başı üzerine koydu. Bu Hadis-i Şerifi Hz. Aişe (RA) rivayet etmiştir.
Sen, ilâhi emre uyduğun, kötü yollardan korktuğun müddet korkma, en doğrulukla
Hakk’a (CC) teslim ol, şerden korunursun. Hayır ve fazilet seni bulur. Din ve dünya
yönünden ilâhi bir muhafaza içinde olursun.
Dünyadaki hâlin şu ilâhi sözle anlatılır:
- “Böylece ondan kötülükleri geri çevirdik; çünkü o, bizim ihlas sahibi
kullarımızdandı.”
Dini bakımdan mahfuz olmak, yina şu ilâhi kelamla anlatılıyor:
- “Siz, Allah’a (CC) iman eder, ona şükredersiniz, neden size azap etsin? Allah (CC)
şükredenleri, iman edenleri bilir.”
Şükreden bir müminin yanında bela ne arar. Çünkü afiyet ona beladan daha
yakındır. O insan, her an iyilik görür ve iyiliği artar. Allah-ü Teala (CC) şöyle
buyuruyor:
- “Eğer şükrederseniz rahatınız artar.”


İman nuru büyüktür; bu nur kıyamet günü cehennem ateşini söndürür. Dünya belası
cehennem ateşi yanında hiçtir. O azim azap ateşini söndüren iman nuru dünya
belasını nasıl yenmez? Kuvvetli bir iman sahibine bela yanaşmaz. Şu var ki; o belalı
insan ilâhi cezbeye kapılan büyük bir veli ola… Elbette o aziz kulun başından bela
eksik olmaz. Çünkü bu hal, onu dünyada kötülüklerden saklar.
Birçok bela çeşitleri vardır. İnsanın dünyevi sefahattan korunması için paradan
yana nasipsiz olur. Şehevi arzuların ölmesi için, bazı zahirde nimet gibi görünen
şeylerden mahrum olur. Halkın, sahte teveccühünden azad olması için, sevgilerini
kazanamaz; çeşitli isimler takar, ondan hoşlanmazlar.
Bu hal dışında bir felaket gibi görülür; fakat değildir. O bilir ki; her önüne gelen
insanla sohbet, onların sahte sevgisini kazanmak, onlarla geceli gündüzlü oturup bir
manevi zarardır.
Manen yükselmeye namzed olan büyük insanlar, sayılan belalara düçardır; fakat
onlar için bu bela değil bir rahmettir.
Bu, zahirde bir bela gibi görünen ilahi rahmet sayesinde kalb temiz olur. Hakk’ın
(CC) tevhidinden başka bir şey kalmaz. Kalb, yalnız marifet-i İlâhiyenin yeri, ilâhi
ilim ve feyzin kaynağıdır. Nura kavuşmak, Hakk’a (CC) ermek ve O’na (CC)
kurbiyetin yolu oradan geçer.
Bu kalb tek şey için yaratılmıştır; ikincisi sığmaz. Ayet;
- “Allah (CC), iki kalbe sahip bir kişi yaratmamıştır.”
Bir kalbde iki sevgi yaşayamaz.
- “Padişahlar bir beldeye girince orayı darmadağın ederler. Eşrafını zelil ederler.”
İşte bu sebeptendir ki; İlâhi sevginin girdiği yerde başkalarının işi kalmaz.
Başkasının sözü geçtiği yerde ise ilâhi feyz olmaz. Kalbinden kötülükleri at;
göreceksin ki, ilâhi feyz her yanını sarmış…
Kalbindeki sevgi, şeytan, nefis ve şahsi arzular olunca senden iyi hareket çıkmaz.
Her hareketin isyan, boş ve lüzumsuz şeyler olur. Çünkü senin efendin şeytan
olmuştur. Ama kalbinde İlâhi sevgi yer tutunca o zaman göreceksin ki, her kötülük
kendiliğinden yok oluyor. Zaten kalb yalnız ilâhi tevhid ve ilâhi marifet için
yaratılmıştır, daha sonra bir şey eklemek icap ederse; Kalb, içinde Allah (CC)
sevgisi yaşadıkça kalb’dir… İlâhi feyzin süre insan için faydalıdır.
İşte anlatılanlar ve hadiseler gösteriyor ki, ilâhi rahmete erişmek için her maddi
varlıktan ve sevgiden kalbi temiz tutmak gerek. Bu temizlik kolay olmaz; bir çok
belalar ve felaketler insanı sarar.
Herhangi bir felaket karşısında insan, azmini kaybetmeyecek. Çünkü o bir nevi
nimettir. İyi düşünülürse, belanın en büyüğü Peygamberlere (AS) ve onların


yakınlarına, daha sonra sırasıyla olmuştur. Bu durumu Peygamber (SAV) Efendimiz
şöyle haber verir:
- “Biz Peygamberler (AS) zümresi, diğer insanlara nazaran belanın en büyüğünü
yüklenmişiz. Daha sonra sırası ile….”
- “Allah’ı (CC) en çok ben bilirim ve O’ndan (CC) en çok korkarım.”
İkinci Hadis-i Şerif’de, büyük bir manaya işaret vardır. Sultana yakınlık hasıl
olunca, o nisbette korku ve çekinme çoğalır. Sebebi: Padişahın gözü önündedir,
hiçbir hareketi onun gözünden kaçmaz. En küçük hatası dahi görülür ve ona göre
ceza çeker.
Burada şöyle bir soru akla gelir:
- “İnsanlar Allah’a (CC) göre tek şahıs hükmündedir. Hiçbir hareket ondan gizli
değildir. O halde: Padişaha yakın olana ayrı ceza verilir şeklindeki cümlenin manası
nedir?”
Biz buna cevap olarak deriz ki:
- “Derece yükseldikçe, rütbe büyüdükçe hatalar gözle görülür; çünkü insan hata
işlemeye daima meyyaldir. Bu halde, verilmiş olan nimetlerin en ufağını dahi
azımsayan, büyük hatalı sayılır. Daima şükretmek her kula vazifedir ama, o seçilmiş
kul için en büyük vazifedir. Bu arada şunu da söylemek caizdir: Bir veli ve bir Allah
(CC) dostu için, azıcık ibadetten yaya kalma büyük bir hatadır; kullukta noksandır.
Allah-ü Teala (CC) bu durumu şöyle anlatır:
- “Ey peygamberlerin hanımları, sizden her hanginiz bir hata yaparsa, diğer
hanımlara nazaran cezası iki misli olur.”
İşte görülüyor ki, derece farkı mevcuttur. Bu sebepten Allah-ü Teala (CC)
Peygamberin (SAV) zevceleri ile diğerlerini ayırıyor. Hal böyle olunca, Allah’ın (CC)
rahmet ve feyzine vasıl olanların ayrı durumunu takdir kolay olur:
Allah-ü Teala (CC) bütün benzerliklerden beridir. Halktan O’na (CC) bir şey
benzemez. İşiten ve gören O’dur (CC). Doğru yola Allah (CC) hidayet eder.
[1] Hizmet edeni